İlginç ve üzünülesi bir durumdur ki bir Musevi patron tanıdım. Müslüman çalışanları da onu çok seviyorlardı. Biraz araştırınca, bu sevginin sebebi ortaya çıkıverdi. Adam, işçilerine doğum günlerinde küçük hediyeler veriyor; başarılı gördüklerine ikramiye sunuyor, Ramazan ve Kurban bayramlarında, kandillerde Müslümanları iş başında ziyaret edip kendi eliyle küçük ikramlarda bulunuyor; gülen yüzüyle hal hatır soruyordu. Bir kardeşimiz diyordu ki; “Ben daha önce, üç Müslüman patronun yanında çalıştım. Birinin üç yıl boyunca yüzünü bile görmedim. Diğerlerinin ise ne bayramda ne kandilde bir ikramına mazhar olamadım.” Ve ekliyordu şu acayip tespitini: “Ben bu Müslümanları, hiçbir zaman Yahudi patronum kadar sevemedim. ” Ne yaman bir çelişki değil mi? Oysa Müslüman’da sevilmeyen huyun, İslam’la ilgisi yok. Yahudi’de sevilen huy ise, hakiki manada İslam ahlakı… Yabancılarla çalışan birçok tanıdıktan şu mealde şeyler duydum: Ağır bir yükü taşırken Alman mühendis, koşup işçilere yardıma varır ve o ağırlığın bir tarafından tutar. Fakat aynı iş yerinde çalışan, aynı statüdeki bir Müslüman, asla yerinden kıpırdamaz. Ancak uzaktan uzağa emirler yağdırır.” Oysaki Alman mühendisin yaptığı İslam ahlakıdır. Efendimiz aleyhisselam, “Seyyidu’l kavmi hadimuhum (Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir)” buyurmuş ve bu güzelliği, hayatında hep uygulamıştır. Mesela, Kuba Mescidi’nin yapımı sırasında, o da kerpiç ve taş taşıyarak, hizmete iştirak etmiş; “Siz istirahat buyurun, biz taşırız” diyen Sahabelerine de şu karşılığı vermiştir: “Ben de sizin gibi sağlıklı bir insanım, neden çalışmayayım?” Dolayısıyla, işçisinin zorlandığı yerde devreye girmek ve işin bir ucundan tutmak, İslam ahlakının bir gereğidir. Hep hizmet almak ve bununla birlikte hiçbir hizmete talip olmamak, bencilliktir. Bu yüzden de bu davranışın, İslam ahlakıyla hiçbir münasebeti yoktur. “Zulm ile abat olan, sonunda berbat olur” İslam toplumu, her kesimiyle kaynaşmış, kardeşleşmiş, bir ve beraber olmuş bir toplumdur. Patronu işçisiyle, yöneticisi vatandaşıyla, amiri memuruyla… Ancak haklar yendiği, zulüm yapıldığı ve gurur enaniyet yapılarak üstünlük taslandığı yerde, ne birlik kalır ne de beraberlik… Ne İslamiyet kalır ne insaniyet… Tarih boyunca, toplumları en çok dinamitleyen ve kargaşaya iten anlayış, “Sen çalış, ben yiyeyim!” anlayışıdır. Bu anlayıştaki zengin, kendinde fakiri ezme ve sömürme hakkını görmektedir. Dünya üzerinde meydana gelmiş en büyük ve kanlı hercümerçler, bu yüzden çıkmıştır. Bu kargaşaların en az yaşandığı toplumlar da Müslüman olanlardır. Çünkü İslam’da kul hakkı, çok güçlü ve alternatifsiz bir ibadet olarak yer almıştır. Müslüman’ın olmazsa olmazıdır. Müslüman’ın gasp edilen her hak karşısında, büyük bir sorumluluğu vardır. Efendimiz aleyhisselatu vesselam, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytan’dır!” buyurur.
(Alıntı)